hatırlamıyorum, evimin bir fersah kadar ötesine gezmeye gitmiştim.
Benim ev de bütün kargaşalıkların göbeğinde olmuştur her zaman.
Uzağa gitmediğim ve güvensizlik duymadığım için yanıma fazla adam
almamış, pek uysal, ama hiç de sağlam olmayan bir ata binmiştim.
Dönüşte bu attan alışkın olmadığı bir hız istemek zorunda kaldım bir
ara. Adamlarımdan biri, geme dizgine kulak asmayan gürbüz bir
küheylana binmiş iri yan delikanlı, arkadaşlarım geçip caka satmak
için dolu dizgin üstüme geliverdi. Ben küçük, at küçük, adam bütün
ağırlığı, dev cüssesiyle bir çarpınca biz ikimiz de tepetaklak gittik. At
bir yana serili, ben sırt üstü on adım ötesinde; yüzüm gözüm yara bere
içinde; elimden fırlamış kılıcım beş kulaç uzaklarda, üstüm başım
param parça, kımıltısız, duygusuz bir kütük. Geçirdiğim tek
baygınlıktı bu. Adamlarım beni ayıltmak için ellerinden geleni
yaptıktan sonra öldüm sanmışlar ve kollarına alıp zor bela evime
getirmişler. Yolda ve iki uzun saat ölü sayıldıktan sonra kımıldamaya,
soluk almaya başladım. Mideme o kadar kan akmış ki beden onu
boşaltmak için güçlerini diriltmek gereğini duymuş olmalı. Ayağa
kaldırdılar beni ve bir hayli kan kustum. Aynı şeyi birkaç kez
tekrarladıktan sonra biraz canlanmaya başladım. Ama öyle belli
belirsiz, öyle sürüncemeli bir dirilişti ki bu, ilk duygularım yaşamadan
çok daha fazla ölüme yakındı. Hiç unutmadığım bu duygular bana
ölümün yüzünü ve düşüncesini öyle doğal, öyle olağan gösterdiler ki
onunla bir çeşit uzlaşmaya varmış gibiydim. Kendime gelmeye
başlayınca gözlerimin gördüğü o kadar bulanık, silik ve ölüydü ki,
ışıktı yalnız seçebildiğim.
come quel ch'or apre or chiude
Gli occhi, mezzo tra'I somno e I'esser desto (Tasso) Gözlerini bir açıp, bir kapar gibi
Yarı uyur, yarı uyanık bir insan.
Ruhun görevleri bedeninkilerle birlikte, aynı yavaşlıkta kalkınıyorlardı. Kendimi kan içinde gördüm; çünkü üstüm başım kustuğum kanlara boyanmıştı. İlk düşündüğüm şey kafama bir kurşun girdiğini sanmak oldu; gerçekten o sırada çevremizde tüfekler patlıyordu. Canım dudaklarımın ucunda tutunur gibiydi yalnız; çıkıp gitmesine yardım edeyim diye gözlerimi kapıyor, uyuşmaktan, kendimi bırakmaktan haz duyuyordum. Her şey gibi yumuşacık ve hafif bir hayal yaşantısında yüzüyordum; hiçbir acı duymadıktan başka. Rahatsızlık şöyle dursun, uykuya dalmak üzere duyulan tatlılık vardı bunda.
Öyle sanıyorum ki can çekişirken kendini bilmez olanların durumu da budur: Büyük acılar duyuyorlar, ruhları işkence içinde kıvranıyor sanarak onlara acımamız yersizdir. Birçoklarına karşı, Etienne de la Boite'ye karşı bile ben hep böyle düşünmüşümdür. Ölüme yakın halde aygın baygın gördüklerimiz, uzun bir sancıdan bitkin düşenler, inme
come quel ch'or apre or chiude
Gli occhi, mezzo tra'I somno e I'esser desto (Tasso) Gözlerini bir açıp, bir kapar gibi
Yarı uyur, yarı uyanık bir insan.
Ruhun görevleri bedeninkilerle birlikte, aynı yavaşlıkta kalkınıyorlardı. Kendimi kan içinde gördüm; çünkü üstüm başım kustuğum kanlara boyanmıştı. İlk düşündüğüm şey kafama bir kurşun girdiğini sanmak oldu; gerçekten o sırada çevremizde tüfekler patlıyordu. Canım dudaklarımın ucunda tutunur gibiydi yalnız; çıkıp gitmesine yardım edeyim diye gözlerimi kapıyor, uyuşmaktan, kendimi bırakmaktan haz duyuyordum. Her şey gibi yumuşacık ve hafif bir hayal yaşantısında yüzüyordum; hiçbir acı duymadıktan başka. Rahatsızlık şöyle dursun, uykuya dalmak üzere duyulan tatlılık vardı bunda.
Öyle sanıyorum ki can çekişirken kendini bilmez olanların durumu da budur: Büyük acılar duyuyorlar, ruhları işkence içinde kıvranıyor sanarak onlara acımamız yersizdir. Birçoklarına karşı, Etienne de la Boite'ye karşı bile ben hep böyle düşünmüşümdür. Ölüme yakın halde aygın baygın gördüklerimiz, uzun bir sancıdan bitkin düşenler, inme
inenler, sara nöbeti geçirenler, başından yara alanlar, kimi zaman
iniltiler çıkarır, derin derin soluk alırlar, bedenlerinde kıvranmaya
benzer kımıltılar olur. Bunlara bakarak onların kendilerini az çok
bildiklerini sanırız; oysa, ben derim ki, ruhları da, bedenleri de
uykudadır:
Vivit, et est vitae nescius ipse suae (Ovidius)
Yaşıyor ama, bilmiyor yaşadığını.
Organların uğradığı o büyük çarpılma, duyguların düştüğü o büyük, derin uyuşma içinde insanın kendini bile bile gücünü sürdürebileceğine inanamam; böyle olunca hangi düşünce onlara azap çektirecek, durumlarının korkunçluğunu anlatıp duyurtacak? İşte bundan ötürü pek acınacak durumda olmadıkları kanısındayım.
Bence en dayanılmaz, en korkunç durum uyanık olup da azap çeken bir ruhun duyduğunu anlatma olanağını bulamamasıdır. Dili kesildikten sonra işkence edilen insanların durumuna benzetebiliriz bunu...
Birçok hayvanların, hatta insanların, öldükten sonra kaslarını sıktıkları, oynattıkları görülür. Herkes bilir kimi uzuvlarımız bizden hiç de izin almadan kımıldar, dikilir ve yatarlar. Yalnızca derimizi oynatan bu etkilemeler bizim sayılmaz. Bizim olmaları için insanın bütünlüğüyle işe karışması gerekir. Uyurken elimizin, ayağımızın duyduğu acılar bizim değildir. (Kitap 2, bölüm 6)
Vivit, et est vitae nescius ipse suae (Ovidius)
Yaşıyor ama, bilmiyor yaşadığını.
Organların uğradığı o büyük çarpılma, duyguların düştüğü o büyük, derin uyuşma içinde insanın kendini bile bile gücünü sürdürebileceğine inanamam; böyle olunca hangi düşünce onlara azap çektirecek, durumlarının korkunçluğunu anlatıp duyurtacak? İşte bundan ötürü pek acınacak durumda olmadıkları kanısındayım.
Bence en dayanılmaz, en korkunç durum uyanık olup da azap çeken bir ruhun duyduğunu anlatma olanağını bulamamasıdır. Dili kesildikten sonra işkence edilen insanların durumuna benzetebiliriz bunu...
Birçok hayvanların, hatta insanların, öldükten sonra kaslarını sıktıkları, oynattıkları görülür. Herkes bilir kimi uzuvlarımız bizden hiç de izin almadan kımıldar, dikilir ve yatarlar. Yalnızca derimizi oynatan bu etkilemeler bizim sayılmaz. Bizim olmaları için insanın bütünlüğüyle işe karışması gerekir. Uyurken elimizin, ayağımızın duyduğu acılar bizim değildir. (Kitap 2, bölüm 6)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder